Bu yazımda sizlerle şaşkınlık veren anılarımı
paylaşacağım. Bunların ortak noktası aldığım ikazlar ve tepkilerdir. Elbette
değişik kusurlarımla idarecilerimden, çalışma arkadaşlarımdan veya öğrencilerimden haklı ikazlar veya tavsiyeler almışlığım
vardır. Fakat bu yazımda biraz daha “tuhaf” ikazlardan söz etmek istiyorum.
Anadilde okumalar
Birinci
olay şuydu: Bir zamanlar ÖSS sınavı için “YDS İngilizce” diye adlandırılan, şu
anda LYS-5 İngilizce adı verilen bir sınava hazırlık dersleri veriyordum.
Öğrencilerin anadillerindeki yetersizliklerinin, hem İngilizce’yi hem de diğer
dersleri etkilediğini düşünüyordum. Dolayısıyla onlardan Türkçe dersine giren
hocalarından bir okuma listesi almalarını ve günde 10 sayfa okumalarını
istedim. Yanlış anlamalara sebep olmamak için ben kitap tavsiye etmedim,
yalnızca “çeviri eserlerden kaçının, çünkü çevirileri kaliteli olmayabiliyor,
Türk klasikleri tercihimdir” dedim. Derken bir grup öğrenci “biz buraya Türkçe
değil, İngilizce öğrenmeye geldik” diye beni idareye şikayet etti. Ama
sağolsunlar idarecilerimiz bana ve diğer hocalara arka çıktılar. Şu anda kendi
anadilinde okuyup-anlama düzeyimizin çok düşük olduğu söyleniyor. Demek ki
doğru yoldaymışım!
Satıcı Öğretmen
Bir başka
olay da şöyle gelişti: Bir ara çalışma arkadaşlarımızla birlikte yazmış
olduğumuz ve benim de eş - yazarlarından olduğum bir ders kitabını almaları
için öğrencileri teşvik ediyorduk. Bu konudan fazla bir maddi beklenti içine
girmemiştim. Elbette paraya ihtiyacım vardı ve para önemlidir, ama bu
çalışmanın okul adına yapılması ve benim de içinde adımın geçmesi bana
yetiyordu. Öğrencilerimizin bu işi daha
çok menfaat için yaptığımızı düşünmeleri riskini göze alarak kitabı almalarını
teşvik ediyorduk. Çünkü kitap gerçekten kusurları-güzel yanlarıyla
öğrencilerimizin ihtiyaçlarına göre hazırlanmıştı. Bir ara kitabı akıllı
tahtada sunmaktan kaçınmamız söylendi. Ben de bir süre öyle yaptım ve
öğrencilerime kitap almaları gerektiğini anlattım. Kitabın yazarlarından birisi
olduğum için bu durum benim için rahatsız ediciydi. Çünkü öğrenci grubu gençti
ve bir konuya bir kaç açıdan bakamıyordu ve bu durumda o dönemlerde kendi
yazmış olduğu 3 kitabı olan ve onlardan bile öğrencilere söz etmeyen birisi
olarak, bu kitap sebebiyle biraz tezgahtar durumuna düşüyordum.
Derken kalabalık
sınıflarda öğrencilerin bir kısmı kitabı almadılar. Dolayısıyla ben tekrar
kitabı akıllı tahtada açmaya başladım. Daha sonra bu konuda idarecimden uyarı
aldım. Yani sınıfın yarısı kitapsız otururken ve sınıfta akıllı tahta varken ve
oldukça haşarı bir sınıfken ben akıllı tahta kullanmayacaktım. Evet ben
kitapçıyımdır. Yani her öğrencinin teknolojiyi kullanmak yanında kitaba, kaleme
dokunmasını, yazmasını, not almasını istedim - isterim. Öğrencileri bu konuda
çokça zorladım da, ama bir noktadan sonra hangi bakış açısıyla akıllı tahtayı
kullanmadık ve öğrencileri kitap almak konusunda bu kadar zorladık ve ben neden
bu konuda ikaz aldım, bugün bile anlamış değilim. Benim işim kitap satmak
değildi, eğitimdi.
Deneyim paylaşmak yerine, gereksiz sindirme çabası
Bir başka
olay ise, kurumda ilk seneme başlıyor olmam, öğrencilerin de birinci sınıfta
olmaları dolayısıyla sıkı bir başlangıç yaptırma amacıyla, sıkı bir şekilde ilgilendiğim
bir sınıftan bir grup öğrenciyle ilgili. O sene yöneticimizle aynı kampüste
değildik ve bu durumda diğer İngilizce öğretmeni arkadaşımla birlikte daha da ciddî bir tutum sergiliyorduk. Çünkü orada resmî anlamda olmasa da, duruş olarak bölümü temsil eder durumdaydık. Derken bir bölümün bir sınıfındaki bir
grup öğrenci benim derslerde İngilizce öğretmediğimi, onun yerine İngilizce
nasıl öğrenilir, ondan söz ettiğimi iddia etmişler. Haftada 3 saat dersimde ben
İngilizce öğretmeden başlangıç düzeyde kitabı yüzde 80’ini sınıfta işleyerek
bitiriyorum vs. Üniversite öğrencisine 3 saat ELT vermişim gibi bir durum
ortaya çıkıyor. Yöntem verme konusunda ise yaptığım, sözgelimi bir okuma
parçasını okurken, bu konuda başarılı olmak için yapmaları gereken çalışmalara
yeri geldikçe değinmemdi. Öğrencilerimle sınıfta ilgileniyor, ayrıca Google
drive’da dokümanlar yüklüyor, yapıp-yapmadıklarını kontrol ediyor ve
Whatsapp’ten sorularına tek tek cevap veriyordum. Bu konudaki uyarı da bana
sene sonunda geldi. Çok önemliyse, neden olay sıcakken ikaz almadım? Halbuki bu
sınıf ve bölüm disiplinleriyle (!) ünlü, benden sonraki hocalarına da kök
söktüren, ve sonrasında final sınavında toplu kopya çeken ve ceza alan bir
sınıfmış! Bu sınıfın şikayetini beni haklı olduğum konularda sindirmek için şimdi
bile unutamadığım bir üslupla bana taşımak... Yazık...
Meslektaşımın anlamsız davranışı
Yine yıllar
önce çalışmış olduğum üniversitede amirliğimi yapmış olan bir büyüğümle sosyal
medyada rastlaştık ve konuşmaya başladık. Bir ara “sana ilginç bir şey
söyleyeceğim” dedi. Ben de “buyrun hocam” dedim. Söylediği şey gerçekten
ilginçti. Ben o yıllarda hazırlık okulundaki öğrencilerime “her gün düzenli
olarak 5-10 sayfa İngilizce seviyeli hikaye kitabı okumalısınız, bu konuyla
ilgili olarak ara sıra yoklayacağım sizi” dediğim için aynı kurumdaki
meslektaşım benim hakkımda rektörümüze öğrencilerin dikkatini dağıttığıma ve
onları yanlış yönlendirdiğime dair bir şikayet e-maili yazmış. Ben şaşkınlık
içinde “hocam başka bir sebebi olmasın, hani belki üslubum sertti, belki çok
ısrar ettim. Sadece bunun için e-mail yazmış olamaz!” diye bir kaç kez sordum.
Cevap ise “Üslübunla ilgili bir sorun veya ısrarcılık gibi başka sebep yok.
Hoca, seni sadece İngilizce hikaye kitabı önerdiğin için rektöre şikayet etti”
dedi. “Allah başka dert vermesin!” diyorum.
Deney grubu
Yazımı
bence hoş bir anıyla kapatayım: Yine uzun yıllar önce bir dersanede öğrencileri
o zamanki adıyla ÖSS İngilizce – YDS İngilizce sınavına hazırlarken,
öğrencilerime haftalık sürekli çalışmalar önerdim. Bunlar günde 10 - 15 sayfa
İngilizce hikaye kitabı, 5-10 sayfa Türk klasiklerinden okuma, yolda geçen ve
metinsel, kitabi çalışma yapamadıkları, okuyamadıkları soru çözemedikleri
zamanlarda dinlemeler yapma gibi çalışmalardı. Dinleyecekleri sesli dokümanları
sınavdaki içeriğe göre belirliyor ve öğrencilere veriyordum O zamanlar internet
Google drive, flash-disk vs. yoktu, dolayısıyla kaset veriyordum. Bu şekilde
zihinleri İngilizceye hatırı sayılır düzeyde aşina oluyor ve üniversiteyi
kazandıklarında konuşma, telaffuz vs. gibi konularda zorluk çekmiyorlardı.
Derken bir grup öğrenci benim önerdiğim çalışmaları yapmak istemediklerini
söyledi. Bu durumda, benim muhtemelen sitem edeceğimi düşündüler. Ben de dedim
ki: “Siz bilirsiniz, ama bir şartım var. Bu çalışmaları sınava kadar
yapmayacaksınız.” Şaşırdılar ve birisi “neden?” diye sordu. Ben devam ettim:
“Bu çalışmaları yapanlarla yapmayanları kıyaslamam için iki gruba ihtiyacım
var. Yani sene sonunda bu çalışmaları yapmadığınız hâlde başarılı
olabilirsiniz. Fikrim değişir. Bu konuda yardımınıza ihtiyacım var.”
Çocuklar şaşkın bir hâlde bir süre
düşündüler ve “hayır söz veremeyiz” dediler. İnatları kuşkuya dönüşmüştü.
Başlangıç olarak bana yeterdi!
-----------------
İngilizce - Yabancı Dil Öğrenmede Danışmanlık Hizmetimiz
-------------------------
Savaş ŞENEL: İngilizce Öğretmeni, İletişim Danışmanı, Okunaklı-Anlaşılır Yazarlık Koçu
savassenel@gmail.com, savassenel@yahoo.com
Yüz yüze ve Online (Skype , Google Drive) verdiği dersler Eğitimler
Yurtdışı Eğitim Danışmanlığı Hizmetleri
savassenel@gmail.com, savassenel@yahoo.com
Yüz yüze ve Online (Skype , Google Drive) verdiği dersler Eğitimler
Yurtdışı Eğitim Danışmanlığı Hizmetleri
SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI
AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Videosu
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com
(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Videosu
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com
(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR