Sunday, March 26, 2006

GRAMER NEDİR? YENİR Mİ, İÇİLİR Mİ? (32)

Yabancı dil öğrenmekte olan insanlardan çok sık duyduğum ifadelerden biri de “gramerim fena sayılmaz ama ne okuyabiliyor ne de konuşabiliyorum” ifadesidir. İnsanlar, gramerleri iyi olduğu halde İngilizce, Fransızca, Arapça ya da başka bir dili konuşamadıklarından yakınırlar. Aslında bu haksız bir yakınmadır. Çünkü hiçbir dil gramerden ibaret değildir ve ana dilimizi konuşabilmemiz bile sadece gramer bilmemizle ilgili değildir.

Öğrencilerime her zaman gramer öğrenmelerini öneririm. Gramer öğrenmek, sadece dili değil, aynı zamanda mantığı da geliştirir. Eski çağlarda, mantığı kuvvetlendirdiği için gramer derslerine ayrı bir önem verilmiştir. Fakat dil öğrenimine gelince, gramerin yeri tam olarak belirlenmelidir.

Gramer, dilin iskeletidir, fakat bildiğiniz gibi bedende kan damarları, doku v.s gibi başka şeyler de vardır. Gramer, dilin ayakta durmasını sağlar. İskeletsiz bir beden, hastadır ama bir beden de sadece iskeletten ibaret değildir.

Gramer, öğrenmekte olduğumuz dili sınıflandırmamıza onu çözmemize yarar. Başka bir deyişle, okuma, film seyretme ya da sesli dokumanlar dinleme sürecimizde bir anahtar görevi görür. Gramer, aldığımız inputları/ dil girdilerini anlamdırarak çözmemize ve o dil parçacıklarını edinmemize yardımcı olur.

Fakat ne yazık ki, yani o dili konuşulduğu ülke dışında öğrenen çoğu öğrenci, film seyretmedikleri, sesli yayınlar takip etmedikleri ve o dilde seviyelerine göre okumalar yapmadıkları için gramer de bir işe yaramaz. Gramer sınavlarından geçerler, ama ne yazık ki o dili anlayamazlar, konuşamazlar ya da yazamazlar.

Yabancı dil öğrenmekte olanlar genellikle bir dili konuşmanın, önce bol bol dinlemekten, yazmanın da önce bol bol okumaktan geçtiğini farkına varmazlar. Gramer, dinlediğini ve okuduğunu anlayabilmenin, okuma ve yazma becerilerinin "annesi" değil "yardımcı anahtarıdır. Ana dilde bile yazma becerisi gelişmiş insanlar, çok okuyan ve yazma alıştırmaları yapan kişilerdir. Sözgelimi, Türkçe bilen herkesin, Türkçe kompozisyonlarının iyi olması gerektiğini söyleyemiyoruz. O zaman bütün Türkçe öğretmenlerinin çok iyi birer yazar da olmaları gerekirdi. Ama mutlaka öyle olmadıklarını söylemeye gerek yok.

Bu açıdan, yabancı dil öğrenmekte olan öğrencilerin konuyla ilgili kaynakları kullanmaya çalışmaları gerekir. Sözgelimi o dilde yayınlar dinlemeden dinleme becerimiz nasıl artabilir ki? Öğrenmekte olduğunuz dilde metinler okumadan okuma becerimiz nasıl gelişebilir ki?

Sözgelimi öğrendiği dilde sesli yayınlar dinlemeyen bir öğrencinin, “gramerim iyi ama dinlediğimi anlayamıyorum” demesi bana traji-komik geliyor. Gramerle, “hayatın sırrını” keşfetmeyi bekler gibi bir halimiz var. Bir insanın konuşmalarında aksan, kelime, deyimler, o kişin kendi tarzı v.s. gibi unsurlar vardır. Bunlar hep deneyimle anlaşılır şeylerdir. Zavallı gramer bilgisi, size bunları vermekle yükümlü değildir ve veremez de

Yabancı dilde ortaya çıkan dinlediğini anlama, okuyabilme, konuşabilme ve yazma becerileri, gramer bilginizin "çocukları" değil, aslında "torunlarıdırlar". Bu becerilerin anne ve babası, dinlediğiniz sesli dokumanlar, okuduğunuz kitaplar, metinler ve seyrettiğiniz filmler gibi araçlardır. Gramer, bu araçları çözümleyebilmemiz ve (doğrudan değil), dolayısıyla, dili öğrenebilmemiz konusunda yardımcı olur.

Ne yazık ki, bu durumdan yabancı dil öğretmenleri sorumludur. Çevremdeki insanlara, yabancı dil öğretmenlerinin onlara ne tavsiye ettiklerini özellikle soruyorum. Her türlü görsel ve işitsel aracın ve kaynağın etrafta uçuştuğu böyle bir zamanda öğretmenler, öğrencilerine bunları kullanmayı önermiyorlar.

Ben de grameri seviyorum, öğreniyorum da. Ama her şeyi de ondan beklemek haksızlık olmaz mı?


-------------------------------
Savaş ŞENEL: İngilizce Öğretmeniİletişim DanışmanıOkunaklı-Anlaşılır Yazarlık Koçu
                           savassenel@gmail.com, savassenel@yahoo.com

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI

Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com
"Az Acılı ve Kalıcı İngilizce-Yabancı Dil Öğrenimi için Püf Noktaları" adlı Kitabın Facebook sayfası

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

-------------------

YABANCI BİR DİLİ AKSANSIZ ÖĞRENMEK ZORUNDA MIYIZ? (31)


Dil öğretim uzmanlarından birisi “çocuklar, altı yaşından önce dil öğrenmeye başlarlarsa dili aksansız öğrenirler” demiş. Başka bir deyişle, bir yabancı dili aynı yabancılar gibi konuşurlar ve aksanlarında Türkçe kokusu olmaz demek istemiş. Bir kere iki dili birden öğrenen çocuklar farklı bir konuma girerler ve bu konumun getirdiği ayrı sorunlar ve fırsatlar vardır. Bunu başka bir yazıda ele alalım derim. Benim üzerinde durmak istediğim nokta şu: aksansız dil öğrenmek için kendince bir şey öneren bu uzman, sanırım bir dili aksansız öğrenmek zorunda olduğumuzu düşünmüş. Zaten yabancı dil öğrenmekte zorlanan yurdum insanı için yeni bir bahane daha: “ne yapayım öğrenemiyorum, annem-babam beni erken yaşta dil kursuna vermemiş” demeye başlayacaklar.

Bir dili neden aksansız öğreneyim? Bunu benden bekleyenler mi var? Buna gerek var mı? Ben İngilizce ya da Fransızca konuşurken Türk olduğum anlaşılsa ne olur? Yabancılar bunu çok mu önemsiyorlar? Hayır, önemsemiyorlar.

Vurgularınızdaki ya da telaffuzunuzdaki seviye, yanlış anlamalara yol açmayacak kalitedeyse, aksanlı konuşmak sorun değildir ve aksansız konuşmaya çalışmak zorlama bir tavırdır ve mümkün de olmayacaktır. Çünkü ya harfleri çıkarış şeklinizden ya da tonlamanızdan yabancı olduğunuz anlaşılır. “Yabancı bir dili aksansız konuşmalıyım ifadesinin, “Türkiye’de herkes İstanbul Türkçesi konuşmalıdır” ifadesinden farkı yoktur. Çünkü her ikisi de mümkün değildir. İstanbul Türkçesi konuşmayan insanların, kötü konuştuklarını söyleyebilir misiniz? Aksine, sözgelimi, hafif Erzurum aksanıyla konuşan bir insanın Türkçesi de oldukça hoştur. Ne diyeyim bu insana? “İstanbul Türkçesi konuşmuyorsun, seninki Türkçe sayılmaz!” mı diyeyim?

Ben bir keresinde televizyonda konuşan bir Arap vatandaşını dinlemiştim. İngilizcesindeki Arap aksanı besbelliydi, ama bu, İngilizcesini çok farklı ve hoş hale getiriyordu. İngilizce’yi çok güzel ve anlaşılır bir şekilde konuşuyordu. Mantıklı ve içeriği zengin olan konuşmaları da etkileyiciydi. Çünkü konusuna hakim bir insandı ve kendi dilinin aksanı, mesajlarının anlaşılmasını engellemiyordu, aksine konuşmasına ayrı bir tat katıyordu.

Bir insanın anatomik yapısı da aksansız konuşmasına izin vermeyebilir. Irkların çene ve gırtlak yapıları farklıdır. Ben yedi göbekten İngiliz ya da Fransız değilim ki, nasıl bir İngiliz gibi İngilizce ya da bir Fransız gibi Fransızca konuşayım?

Fakat öğrenmekte olduğum dile saygılı olmak durumundayım. Yazılı, sesli ya da görsel yayınları takip ederek, zaman içimde öğrendiğim dilde ustalık kazanmaya çalışırım. Hatalarımı düzeltme konusunda çaba gösteririm. Kendi üslubumu zaman içinde bulurum, olgunlaştırırım. Fikir dünyamı geliştirmeye çalışırım. Yoksa aksansız bir İngilizce kullanarak içeriği boş konuşmalar yapmış olurum. Bazen, kitap okuma alışkanlığı olmayan ama medyada yer almak için diksiyon kurslarına giden insanlara rastlıyorum. Spiker gibi konuşmaya çalışıyorlar ama içeriksiz sohbetleri tat vermiyor, ne acı değil mi?

Yabancı bir dili aksansız konuşmak zorunda değiliz, ama akıcı, anlaşılır ve zengin bir içerikle konuşmak durumundayız diye düşünüyorum. Yoksa yanlış mı düşünüyorum?

-------------------------------
Savaş ŞENEL: İngilizce Öğretmeniİletişim DanışmanıOkunaklı-Anlaşılır Yazarlık Koçu
                           savassenel@gmail.com, savassenel@yahoo.com

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI

Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com
"Az Acılı ve Kalıcı İngilizce-Yabancı Dil Öğrenimi için Püf Noktaları" adlı Kitabın Facebook sayfası

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

-------------------

Sunday, March 12, 2006

İNSAN, KENDİSİNİ NASIL MOTİVE EDEBİLİR? (30)



"insan Kendisini Nasıl Motive Edebilir?" adlı yazım Asma Altı Altı Yayınevinden 3. baskısı yapılmış olan "Hayatı Iskalama Lüksün Yok" adlı kitabıma taşınmıştır. 

AsmaAltı Yayınevi
-----------------

İNGİLİZCE ÖĞRENİMİ VE ÖĞRETİMİ İLE İLGİLİ PAYLAŞIM SAYFALARIMIZ.
(İlginizi çeken konuya ait satırı tıklayınız)

Yüz yüze veya Online olarak verdiğimiz Dersler-Eğitimler


Facebook: Genel İngilizce Paylaşım Grubu
Savaş ŞENEL
İngilizce Öğretmeni-Eğitim Danışmanı
İletişim ve Yazarlık Koçu
savassenel@yahoo.com
savassenel@savassenel.com

Saturday, March 11, 2006

ÖĞRENMEKTE OLDUĞUNUZ DİLİ SEVMEYE ÇALIŞIYOR MUSUNUZ? (ARANIZDA DUYGUSAL BİR BAĞ VAR MI?) (29)


Eğitimcilik hayatımda ve iş hayatına girdiğim günden beri keşfettiğim bir şey var: İnsanlar, duygusal bağ kurmadıkları hiçbir konuda başarılı olamıyorlar. Bu açıdan ya yaptıkları işle ya da o işten bekledikleri şeylerle aralarında duygusal bir bağ kurmak zorundadırlar.

Buz pateni yapmayı hiç sevmediği halde, yurt dışına çıkabilmek, farklı ülkeler görmek için, artistik buz pateninde çalışıp şampiyon olan sonradan da iş dünyasına adım atan Macar bir iş adamını İstanbul’da dinlemiştim. Bir zamanlar bir demirperde ülkesi olan Macaristan’da, yurt dışına çıkmak, herkes için o kadar da kolay değilmiş. Fakat sporcular bu konuda ister istemez avantajlara sahiplermiş. O da, yabancı ülkelere rahatça seyahat edebilmek için bir sporcu olmayı seçmiş.

Bu örnekteki gibi, yabancı bir dili öğrenirken, onu öğrenmenin size getirdiği avantajlara “aşık” olmalısınız. Bunlar, maddi ya da manevi avantajlar olabilir. Onları düşündüğünüzde içiniz titremeli ve heyecanlanmalısınız. Bu duygusal bağ, size zor zamanlarda destek olacaktır. Öğrenmekte olduğunuz dille ya da hayat şartlarıyla ilgili engellerle karşılaştığınızda, yine bu duygusal bağ, sizin elinizden tutacaktır.

Sadece bir yabancı dili öğrendiğinizde sahip olacağınız avantajlara değil o dilin kendisine de “aşık” olabilirsiniz. Diller, hele anadilimiz, Yaratıcının bize hediyesidir. Bir zamanlar Müslüman bir alim, yerde Fransızca bir metin görür ve onu yerden kaldırır. “Kutsal kitapta yazı ve kalem üzerine yemin var. Bütün diller kutsaldır” der.

Bütün dillerde ayrı bir güzellik vardır. Fransızca’daki o zarafet, Arapça’daki derinlik, İspanyolca’daki o erkeksi coşku, Çince’deki uzun geçmiş, Türkçemiz’in o “çıtır çıtır” güzelliği… Örnekler çoğaltılabilir. Dillerin hepsi, ayrı bir güzellik ve gizem taşır. Neden öğrenmekte olduğumuz bir yabancı dili de sevmeyelim ki? Elbette onu da sevmek mümkündür. Sözgelimi, o dilde filmler seyrederek, karikatürler okuyarak, o dili sevimli bir şekilde ve ustalıkla kullanan insanları dinleyerek, o dille aranızda duygusal bir bağ kurabilirsiniz.

Bu yazdıklarım “mantık küpü” olan insanlara garip gelecektir. “Bir şey bana lazımsa öğrenirim, duyguları karıştırmaya ne gerek var?” diyeceklerdir. Ama insan kalbi ve beyni, şükür ki, böyle bilgisayar gibi çalışmamaktadır. Neden vitamin ağacı yok da meyve ağacı var? Bir düşünün. İnsanların kaçı, elmayı önce vitaminler ya da lif almak için yer? Hele bir çocuğa elmayı yediren “sağlıklı beslenme” bilinci midir yoksa elmanın lezzeti ve görünümü müdür? İnsan, önce duygudur, kalptir.

Yabancı dil öğrenen insanların çoğunda bunu görüyorum. Yabancı dil öğrenmeyi, bir angarya gibi algılıyorlar. Maaşlarında artış ya da başka bazı beklentileri için uğraşmaları gereken bir “problem” olarak görüyorlar. Bu tavır, beni çok rahatsız ediyor. Sonucu siz de tahmin edebilirsiniz. “Sevilmediğini bilen” dil, kendisini onlara açmıyor, teslim etmiyor. Hele dilde mantık aramaları beni “öldürüyor”. Matematik gibi algılamaya çalışmaları, dili sadece mantık kurallarına bağlamaya çalışmaları, bana çok ilginç geliyor. Elbette bir dilin kuralları var, ama diller, mantık örgüsü değildirler. Günlük hayatında yaptıklarının yüzde yetmişini kalbiyle yapan insanlar, dil denilen organik ve insanların içinde büyüyen bir yapının “mantıklı” olmasını bekliyorlar. Sanki kendi anadilimiz mantık kurallarına göre yapılanmış gibi. “Neden Fransızca da sıfatlar çoğul oluyormuş?” “ Çince, neden bu kadar farklıymış?” v.s gibi sorular beni çok ama çok düşündürüyor. Bütün bu soruların, dili bir türlü sevemeyişin, onunla arkadaş olamayışın getirdiği bazı “mırıltılar” olduğunu düşünüyorum.

Öğrendiğiniz dili sevmeye çalışmalısınız. Bir şeyi sevmeye çalışmak size sun’i mi geliyor? Gelmesin. Hiç hayatta bir şeyi sevmeye çalışıp onda sevilmeyi hak eden özellikler aramışlığınız olmadı mı? Sevgi de sonradan gelebilir, emekle beslenebilir. Ben eminim ki her dilin sevilecek, sempati duyulacak yanları vardır. Bu yanları bulamazsanız, dersten derse taşınarak zamanınız, dolayısıyla ömrünüz geçer. İnsan, sevmediği dili gürül gürül bir neşeyle konuşabilir mi? “Evet” derseniz, bu cevabı ne mantık ne de kalp kabul eder.

-------------------------------
Savaş ŞENEL: İngilizce Öğretmeniİletişim DanışmanıOkunaklı-Anlaşılır Yazarlık Koçu
                           savassenel@gmail.com, savassenel@yahoo.com

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI

Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com
"Az Acılı ve Kalıcı İngilizce-Yabancı Dil Öğrenimi için Püf Noktaları" adlı Kitabın Facebook sayfası

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

-------------------

Friday, March 03, 2006

BİR DİLİ EDİNMEKLE VE ÖĞRENMEK ARASINDAKİ FARK NEDİR? (28)


Nasıl olup da kendinizi hiç sevmediğiniz bir şarkıyı mırıldanırken yakaladığınızı hiç merak ettiniz mi? Şarkıdan belki nefret ediyorsunuz, ama onu mırıldanıyorsunuz. Bunun sebebi, onu çok duymanız ve beyninizin o şarkıyı “edinmesi”, başka bir ifadeyle onu sahiplenmesidir.

Sigara içmenin zararlarını herkes bilir, ama sigara içen insan sayısı da durmadan artar. Çünkü sigara içmenin zararlı olduğunu “öğrenir”, ama sigara içme alışkanlığını “ediniriz”. Karşı cinsle çok iletişim halinde bulunan erkeklerin daha kibar olduklarını fark ettiniz mi? Sözgelimi benim üniversitede okuduğum bölümde ve sınıfımda öğrencilerin yüzde doksanı bayandı. Ve bayan öğrencilerin nispeten az olduğu diğer bölümdeki erkeklerden çok farklıydık. Zira haftanın beş günü bayanlarla muhatap oluyorduk ve hareketlerimiz ve konuşmalarımız, ister-istemez daha nazikti. Açıkçası biraz da onlara benziyorduk.(!) Aynı şey, erkek arkadaşlarıyla daha çok zaman geçiren bayanlar için de geçerlidir. Elbette bu, köklü bir değişiklik ve seçim anlamına gelmez ama hareketlerinde “erkeksilik” gözlemlenebilir.

Altını çizmek istediğim şey, beynimizin aldığı “girdilere” göre davrandığıdır. Beynimiz almış olduğu veya almaya devam ettiği “datadan-bilgilerden” çok yaşadıklarından, gördüklerinden ve hissettiklerinden etkilenmeye açıktır. “Huysuz atla oturup kalkan ya huyundan ya suyundan…” tabiri de bunu açıklar.

Bu açıdan sözgelimi, sigara içen insanlarla oturup kalkarsanız, bir gün muhtemelen siz de sigara içersiniz. Bu bir kehanet sayılmaz. Çünkü gördüğümüz, hissettiğimiz ve yaşadığımız odur. Sigaranın zararlı olduğunu biliriz, ama beynimizin gördüğü ve hissettiği onun dumanıdır. Üstelik arkadaşlarımıza karşı daha açık ve daha savunmasız bir duruşumuz ve hâlimiz vardır.

Yabancı dil öğreniminde de durum budur. Bir yabancı dili matematiksel yolla öğrenebilirsiniz. O dilin geometrisini bu şekilde anlıyorsanız, sorun yok. Fakat o dili edinmek istiyorsanız, beyninize ve kalbinize o dili duyumsama/ edinme şansı vermeniz gerekir. Bir müfredatı belli bir zaman diliminde “öğrenebilirsiniz”. Ama iş “edinmeye” gelince, bilim adamları ona belli bir süre biçemiyor. Sözgelimi ben yabancı dildeki bir gramer kuralını, kelimeyi ya da kullanımı bir hafta içinde öğrenmeyi planlayabilirim. Ama beynimin onu ne zaman edineceğini ve kullanmaya karar vereceğini kimse bilmiyor.

Bu açıdan insan, sabırla dili edinmeye devam etmelidir. Zaman zaman size hiçbir gelişme olmuyor gibi gelebilir, ama bu duygu aldatıcıdır. Öğrenme süreci ölçülebilir ve buna bağlı olarak daha tatmin edici geldiği için, insanlar daha çok öğrenme etkinliklerini tercih eder ve edinmeye yönelik etkinlikleri ihmal ederler. Sözgelimi kelime ezberlemek ölçülebilir bir etkinliktir ama film seyretmek öğrenciye ölçülebilir gelmez. Bu açıdan, öğretmenler de bu riskli yola girmek istemezler. Fakat, bu konuda da yeni çalışmalar ve yazılan yeni ders kitapları var. Bunlardan yararlanılabilir.

Sonuçları ölçülebilir etkinliklerde bulunma isteği, doğal bir duygudur. Elbette ölçülebilir şeyler yapmak isteriz. Ama insanın düştüğü en büyük tuzaklardan biri de şudur: İnsan görebildiği “azıcık” bir şeyi, henüz göremediği ama yakında gelecek olan “büyük” bir ödüle tercih edebiliyor.

Elbette öğrenmeye devam etmeli, ama beynimizin dilin kendisiyle ve yapılarıyla tekrar tekrar karşılaşmasını sağlamak gerekiyor. Bu da filmleri, sesli araçları, kitapları, dergileri ve bilgisayar programları kullanarak sağlanabilir. Algınızın tarzına göre bunlardan sadece birisi bile sizin için yeterli olabilir. Sözgelimi ben ileri-geri alabildiğim, kısaca kontrol edebildiğim sesli araçları ve DVD formatındaki filmleri tercih ederim. Elbette sözlüklerim, gramer kitaplarım vardır. Ama edinme sürecini ihmal ederek sadece öğrenmek, çimento kullanmadan sadece tuğlalarla bina yapmaya benzer.

Gramer kitaplarına düşkün olun; ama filmlere, ses dosyalarına ve hikâye kitaplarına daha düşkün olun derim. Bunları kullanmadan gramer sadece bir lükstür.

-----------
Hong Kong
---------------
Savaş ŞENEL: İngilizce Öğretmeniİletişim DanışmanıOkunaklı-Anlaşılır Yazarlık Koçu
                           savassenel@gmail.com, savassenel@yahoo.com

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI

Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com
"Az Acılı ve Kalıcı İngilizce-Yabancı Dil Öğrenimi için Püf Noktaları" adlı Kitabın Facebook sayfası

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

-------------------

Wednesday, March 01, 2006

HANGİ DİLLERİ ÖĞRENELİM? (27)


Bana sık sık sorulan sorulardan biri de hangi dilleri öğrenmemiz gerektiğidir. Aslında bu sorunun cevabı da hedeflere göre değişir.

Öncelik ana dilimizindir. Ana dilimizle kurduğumuz bağ ne kadar kuvvetli olursa, yabancı dillerle bağımız da o denli kuvvetli olacaktır. Bu, kanundur ve bu kanunu ne koyan ne de keşfeden kişi ben değilim. Fakat bu konu üzerinde ister istemez çok duruyorum. Yabancı dostlarıma da aynı şeyi söylüyorum. İngilizce öğretmeni olduğumu öğrenen yabancı dostlarım da bana yabancı dil öğrenmenin inceliklerini sorduklarında, ilk tavsiyem ana dillerini önemsemeleri gerektiğidir. Sözgelimi Çinli bir dostuma bunu söylediğimde çok ilginç buluyor.

Öğrenmeniz gereken dili hedefleriniz belirler. Sözgelimi İngilizce her yerde konuşuluyor. Ve İngilizce’yi iyi bilmeniz büyük bir avantajdır.

Ama sözgelimi Çin’e açılmak istiyorsanız Çince öğrenin. Çünkü Çin’de herkes İngilizce bilmiyor ve İngilizce’nin yaygınlaşması da zaman alacak gibi. Çince bilmek, size ticari anlamda büyük avantaj sağlar.

Hint dili de öğrenebilirsiniz. Çünkü Hindistan Çin’le yarışacak gibi. Nüfus ve dolayısıyla insan gücü oldukça fazla ve yavaş yavaş ticari arenaya giriyor. Resmi Hint diliyle Türkçe’nin ortak kelime haznesi bayağı çok. Hindistanlı bir tanıdığımın belirttiğine göre Hint dilinde yaklaşık beş bin civarında Türkçe kelime kullanılıyormuş. Fakat Hindistan İngiliz sömürgesinde bulunmuş olduğu için, orada İngilizce yaygın.

Amerika’ya gitmek ve orada yaşamak istiyorsanız, İspanyolca derim. Çünkü İngilizce ve İspanyolca bilirseniz, Amerika’ya kolay gidebilirsiniz. İspanyolca, Amerika’da ikinci resmi dil. Orada İspanyolca öğretmenliği bile yapabilirsiniz.

Şiir okumaya meraklıysanız, Farsça öneririm. Farsça, tam bir şiir dilidir. Ayrıca Türkler için Farsça öğrenmek çok zor değildir. Bir Farsça öğretmeni bana Farsça ve Türkçe’nin ortak kelime haznesinin de çok geniş olduğunu söylemişti.

Dini bilimlerle ilgileniyorsanız ya da Kur’an-ı Kerim’i biraz anlamak istiyorsanız elbette Arapça öğrenmelisiniz. Elbette sadece Arapça bildiğiniz için kaynaklardan dini hükümler çıkarabileceğinizi düşünemeyiz ama metinleri okurken anlamış da olursunuz.

Bir ülkeyi keşfetmek için de dil öğrenebilirsiniz. Sözgelimi Fransa’yı sevdiği için bir bayanın ileri yaşlarında Fransızca öğrendiğini okumuştum gazetelerde. Fransa’yı, özellikle Paris’i görmeyi çok istediğini yazmıştı gazeteler.

Bunun dışında ilgilendiğiniz bir alan varsa, o alanda çok kullanılan dili öğrenmeniz gerekebilir. Sözgelimi felsefeyle ilgilenenlerin Almanca öğrenmeleri gerektiği söylenir. Başkalarının işine yarayacak gibi görünmeyen bir dil, amaçlarınızdan dolayı sizin için çok önemli olabilir.

------------
Hong Kong

----------------
Savaş ŞENEL: İngilizce Öğretmeniİletişim DanışmanıOkunaklı-Anlaşılır Yazarlık Koçu
                           savassenel@gmail.com, savassenel@yahoo.com

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI

Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com
"Az Acılı ve Kalıcı İngilizce-Yabancı Dil Öğrenimi için Püf Noktaları" adlı Kitabın Facebook sayfası

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

-------------------