Wednesday, April 12, 2006

ÖĞRENDİĞİMİZ BİR YABANCI DİLİ DERİN DONDURUCUDA SAKLAYABILIR MIYIZ? (34)


Yabancı bir dili öğrenip sonra unutanlardan daha önce söz etmiştim sizlere. İnsanlardan sık sık duyduğum şeylerden biri de, “şu Fransızcayı bir halledeyim sonra başka işlere bakayım”dır. Bu sözler bir programdan çok bir tavrı anlatır. Bunu söyleyen kişi Fransızca’yı, Arapça’yı ya da Çince’yi öğrenip bir kenara bırakabileceğini düşünmektedir. Öğrendiği dil, derin dondurucu da ilk günkü tazeliğin kaybetmeden öylece bekleyecektir. Aslında zihinden geçen budur.

Sadece yabancı diller için değil beceri sınıfına giren her şey için geçerli bir kural vardır: bütün beceriler, düzenli olarak beslenmek ister. At binmeyi sevdiğinizi ve bu konuda oldukça becerikli olduğunuzu varsayalım. Bir ay boyunca at binmediğinizi ara verdiğinizi düşünelim. Binicilikten uzak geçen bu bir, ay size çok şey kaybettirir. Elbette sahip olduğunuz beceri bütünüyle yok olmaz, ama zayıflayacaktır.

Bir müzik aleti, sözgelimi gitar çalabildiğimizi düşünelim. Uzun zaman gitar çalmadığınızda, bu beceriniz de zayıflar. İletişim de bir beceridir. Uzun zaman yalnız kalan insanlar da iletişim zaafı görünür. Çünkü uzun süren yalnızlık döneminde bu becerileri zayıflamaktadır.

Yabancı dil öğrenen insanlar, sık sık bu hataya düşüyorlar. Sözgelimi Amerika’ya gidip iki yıl kalıyorlar. Ondan sonra Amerika’da kalmış olmaları onlarda bir güven oluşturuyor. Ülkelerine döndükten sonra bu dille ilgilenmiyorlar. Zaman içinde İngilizceleri zayıflıyor. Halbuki dil bir beceridir. Onunla ilgilenmek gerektiğini göz ardı ediyorlar. “Ben bir yıl hazırlık okudum. Artık İngilizce’ye ayırdığım süre doldu” gibi ifadeler de bu düşüncenin bir meyvesi. İnsan özgürdür, bir dili öğrenir sonra da isterse unutabilir. Fakat, onu derin dondurucuda saklayabileceğini düşünmemeli derim.

Bu açıdan ilgilendiğiniz alan her neyse onunla hergün bir parça da olsa ilgilenmelisiniz, ona zaman ayırmalısınız. Bu, gitar çalmak, kitap okumak, insanları dinlemek ya da İngilizce konuşmak olabilir. Sözgelimi, insanları dinlemeye ara verdiğinizde de onları dinlemek, onlara sabırla kulak vermek size eskisi kadar kolay gelmeyecektir. Isınma turları atmanız gerekebilir.

Bir yabancı dil konuşma ortamı bulamadığınız için başka etkinlikleri de ihmal etmeyin derim. Bu ana dilimiz için de geçerlidir. Ana dilimizle ilgilenmediğimizde de ana dil kullanımımız zayıflar. Kitap okuyun, kaset dinleyin ya da film seyredin. O dille ilgilenin. Yabancı bir dille ilgilenmek, sadece onu konuşmak anlamına gelmez. Zaten konuşma becerisi, o dilde metinler okumakla, o dilde konuşmalar dinlemekle ya da o dilde filmler seyretmekle beslenir. Temel bazı çalışmaları ihmal ederseniz, konuşma beceriniz de gelişmez. Bu da “cin olmadan çarpmaya kalkmak ifadesini” akla getirir. Hem neden hep konuşmak isteriz ki? Önce karşımızdaki insanın ne dediğini bir anlayalım. Cevaplarımız ve konuşmalarımız daha anlamlı olmaz mı? Hem konuştuğumuz insanlar da onları pratik yapmak için kullanmadığımızı, onlarla gerçekten iletişim kurmak istediğimizi hissederlerse daha iyi olmaz mı? Yabancı dilimiz ve iletişim becerilerimiz birlikte gelişmiş olmaz mı?

Ne dersiniz?

-------------------------------
Savaş ŞENEL: İngilizce Öğretmeniİletişim DanışmanıOkunaklı-Anlaşılır Yazarlık Koçu
                           savassenel@gmail.com, savassenel@yahoo.com

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI

Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com
"Az Acılı ve Kalıcı İngilizce-Yabancı Dil Öğrenimi için Püf Noktaları" adlı Kitabın Facebook sayfası

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

-------------------

Wednesday, April 05, 2006

YABANCI DİLLERLE YA DA HEDEFLERLE PAZARLIK EDİLİR Mİ? (33)


Hedeflerinizle pazarlık yapar mısınız? Bu pazarlıkta ne kadar başarılı olursunuz? Hedefleriyle pazarlık yapan insanlara sık sık rastlıyorum. “İngilizce’yi bir yılda öğrenirsem öğrenirim, yoksa bırakırım” gibi sözler duyuyorum. İnsanlar her konuda hedefleriyle pazarlık yapıyorlar ve yazık ki pazarlık yapmak alışverişte işe yarasa da hedefler konusunda işe yaramıyor.

Bir keresinde sokakta yürüyordum ve arkadaşıyla sohbet eden bir gençten şu ifadeyi duydum: “Bir yıl hazırlık okudum yetmez mi? Artık İngilizce öğrenmek için uğraşamam!” Ne kadar ilginç bir ifade! Bir insan İngilizce’yi ister öğrenir ister öğrenmez kendi sorunudur. İngilizce öğrenmediği zaman kimse yas tutmayacak ya da kimse onu ikna etmeye çalışmayacak. Ne İngiltere başbakanından ne de Amerikan başkanından ona ikna mektupları gelmeyecek. İnsanlar, İngilizce’yi ya da başka bir dili kendileri için öğrendiklerini ya da hedeflerine kendileri için ulaşmaları gerektiğini farkına varmıyorlar.Ben hayatımı geliştirmek, kendimle ve sevdiğim önemsediğim değerlerle/ insanlarla ilgili hedeflerime ulaşmak için kitap okur ya da yabancı dil öğrenirim. Bunların gerekli olduğuna inanıyorsam, yola koyulmam gerekir. Yabancı bir dili öğrenmem gerekiyorsa ve bunun için sözgelimi üç yıl harcamam gerekiyorsa harcarım. Çünkü hedefe ulaşma sürecim üç yıldır ve ben bu bedeli ödemek zorundayım. Başkasının iki yılda öğrenebilmesini gurur mevzu yapmam. Üç yıl sonra hedeflediğim yabancı dili öğrendiğimde, bir sürü insandan farklı olacağımı bilirim.

Bir öğrencim iki yıl üniversiteye hazırlandığı halde istediği bölümü kazanamadı ve yeniden üniversiteye hazırlanmaktan vazgeçti. Hemen onunla oturup konuştum ve hatırlı insanların da onunla konuşmasını sağladım. Birinci yıl konuyu ciddiye almamıştı. İkinci yıl çok çalışmıştı, ama bu çalışması yetmemişti. Artık üçüncü yılda kazanacağından emindik. Üniversiteyi bitirdiği zaman kimse ona üniversite sınavına kaç kez girdiğini sormayacaktı ama gururu kırılmıştı, kötü hissediyordu. Başkalarıyla yarışmaması gerektiğini, elinden geleni yaptığını belirttik. Başkalarının birinci ya da ikinci yılda üniversite kazanmasının onu küçültmeyeceğini anlattık. Sonra ikna oldu ve yeniden denedi. Şu anda öğretmenlik hayatının yedinci yılında ve işini çok seviyor. Eğer yeniden denemeseydi, hedefiyle pazarlık etseydi ne olacaktı? Dünyanın sonu gelmeyecekti ama çok sevdiği öğretmenlik mesleğini icra edemeyecekti.

Bu açıdan, kendi koyduğu hedeflerle pazarlık edenleri anlayamıyorum. Kiminle pazarlık ediyoruz? Karşımızda indirim yapma ihtimali olan bir satıcı yok ki! Ben iletişim konusunda iyi olmak için, sözgelimi beş yüz seçkin kitabı okumak ya da binlerce insanla iletişime geçmek zorundaysam, bu işin tabiatı buysa, bu konuda nasıl pazarlık yapabilirim? Bu rakamları nasıl azaltabilirim? Bu mümkün mü? Ekmeğin pişmesi için belli bir ısı ve belli bir süreç gerekiyorsa, elden ne gelir?

Süreden ve ısıdan kıstığım zaman, insanlara "pişmemiş ekmek yedirme" tehlikesiyle karşılaşmaz mıyım? Yeterince pişmeksizin büyük makamlara, büyük gelirlere kavuşmak isteyenlerin gittikçe arttığı bir ortamdayız. Bu "acelecilerin" tavırları, sohbetleri ya da ilişkileri, pişmemiş ekmek gibi. Bu insanlar, çevrelerindeki insanlarda “arızalar” meydana getiriyorlar.

Ben pişmek isterim. Bu yolda insanı bekleyen, bazen gözyaşı, bazen düşünce nöbetleri, bazen mutluluk anlarıdır. “Olsun, insanın da pişmişi, olmuşu güzel” derim başka şey demem.
-------------------------------
Savaş ŞENEL: İngilizce Öğretmeniİletişim DanışmanıOkunaklı-Anlaşılır Yazarlık Koçu
                           savassenel@gmail.com, savassenel@yahoo.com

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI

Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com
"Az Acılı ve Kalıcı İngilizce-Yabancı Dil Öğrenimi için Püf Noktaları" adlı Kitabın Facebook sayfası

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

-------------------