Saturday, January 14, 2006

İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İSTEYENLERE NASIL YARDIMCI OLUYORUM? (23)


Bana sık sık nasıl ders verdiğimi soran dostlarım, beni bu yazıyı yazmaya mecbur etti. Nasıl İngilizce dersi verdiğimi sizlere anlatmaya çalışacağım. Bu yazıyı bir reklam yazısı olarak değil, eleştiri gözüyle okumanızı öneririm. Burada sizlere ilettiğim ilkeleri hayatımın diğer alanlarında uyguladığımı da söylemeliyim. Umarım burada sizlerin de işine yarayacak bazı ilkeler bulabilirsiniz. Konu bazı gramer konularının nasıl öğretileceği üzerinde değil de genel tavır/ program üzerinde odaklanacak.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, yabancı dili öğreten kişi yoktur, insan bir yabancı dili kendisi öğrenir. Öğretmen, öğrencinin, yolunu açan, problemlerini çözmesi için gereken kaynakları gösteren kişidir. Öğrenciye kullanacağı araçlar konusunda yardımcı olur, bu kaynakları yönetir ve sonuçları ölçer. “Öğretmek” burada mecazi bir kullanımdır diye düşünüyorum. Konuya böyle bakarsanız, benim önerdiğim tarzı daha iyi anlayacağınızı umuyorum.

Benden ders alma talebinde bulunan öğrenci adaylarıyla önce bir masada oturup konuşuruz. İlk konumuz, İngilizce öğrenmek için “gerçek” sebepleri olup olmadığını ortaya çıkarmaktır. Sadece moda olduğu için ya da başkaları istediği için değil, İngilizce öğrenmek için kendisiyle ya da sevdikleriyle ilgili bir ya da birkaç açık sebebi olmalıdır. Sıkıldığı zamanlarda bu sebeplere yapışacaktır. Bunları net bir şekilde bir kağıda yazar ve üzerinde konuşuruz.

Öncelik ana dilimizdedir. Ana dilinde okuma ya da dinleme alışkanlığı olmayan bir insanın, yabancı dil öğreniminde işi zordur. Çünkü bir çok beceri önce ana dilde gelişmektedir. Bu açıdan günlük hayatında Türkçe okumalara da yer vermesini öneririm. Öğrencinin okuma alışkanlığı yoksa önce sevdiği konularda hafif şeyler okumasını tavsiye ederim. Sonra Türk Dili’nin seçkin eserlerini okumasını öneririm. Bu konuda günlük bir hedef koyarız.

Sonra İngilizce öğreniminin bütün eğitim dalları gibi günlük hayata yayılması gerektiğini anlatırım. Öğrenme etkinliğini günlük hayatına yaymak, öğrenciye büyük zaman kazandırır. Günlük programını birlikte inceler ve bir program hazırlarız. Günlük hayatında İngilizce için ne kadar zaman ayırabileceği konusunda “pazarlık” yaparız.

Ardından algı sistemleri üzerinde konuşuruz. Öğrencinin en iyi nasıl/ hangi araçlarla öğrendiğini ya da en çok nasıl öğrenmeyi sevdiğini araştırırız. Bu arada fiziksel ve mekanik koşullar çok önemlidir. Sözgelimi arabasında ya da taşıtlarda çok zaman geçiren birisi ister istemez sesli araçlara ağırlık verecektir. Eğer oturabiliyorsa kitap okuyabilir ya da film seyredebilir. Ama ben taşıtlarda daha çok sesli yayınları öneririm.

İngilizce hikaye kitapları ya da öğrencinin ilgisine göre metinler de programımızın bir parçasıdır. Bu konuda da sayfa sayısı olarak bir hedef belirleriz. Bir dilde okumadan o dili geliştirmek mümkün değildir. Okumakla ilgili hedefimiz listede hemen yerini alır.

Öğrencinin günde kaç dakika/ saat sesli yayınlar dinleyebileceğini de konuşuruz. Arabasında, mutfağında, traş olurken ya da yüz bakımı yaparken, kısaca düşünmesini gerektirmeyen motor etkinliklerle geçen zamanını hesaplarız. Bu zamanın ne kadarında İngilizce sesli yayın dinleyebileceğini belirleriz. Bu da listede yerini alır.

Filmler de ayrıca kullandığımız araçlardır. Öğrencilerime önceleri İngilizce dublajlı, alt yazısı Türkçe filmler öneririm. Sonraları alt yazıyı da İngilizce’ye çevirmesini isterim. Bu şekilde haftada ne kadar film seyredebileceklerini sorarım. Tabi ki DVD formatında filmler olduğu için öğrenciler film üzerinde çalışabilir, ileri geri alarak anlaşılmayan yerleri tekrar inceleyebilirler.

Tabi ki derslerimiz de bir yandan devam eder. Her dersin başında “Hayati İşaretler” yani yukarda belirttiğim alanlardaki hedefler kontrol edilir ve gelen sorular cevaplanır. Öğrencilerime kaynak sağlamak amacıyla sürekli yeni yayınları ve araçları takip eder, bu konuda bütçe ayırırım.

Her öğretmen gibi derste elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışırım. Ama en büyük hedefim öğrencilerimin “öğrenmeyi öğrenip” benden hemen kurtulmalarıdır!

Onlara yıllarca ders veremem ya!


-------------------------------
Savaş ŞENEL: İngilizce Öğretmeniİletişim DanışmanıOkunaklı-Anlaşılır Yazarlık Koçu
                           savassenel@gmail.com, savassenel@yahoo.com

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI

Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com
"Az Acılı ve Kalıcı İngilizce-Yabancı Dil Öğrenimi için Püf Noktaları" adlı Kitabın Facebook sayfası

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

-------------------

Sunday, January 08, 2006

ALFABESİ FARKLI DİLLERİ ÖĞRENMEK ZORDUR (MU?) (22)


Her konuda olduğu gibi yabancı dil öğreniminde de mitler, doğruluğu sorgulanmayan ön kabuller/ ön yargılar vardır. Örnek vermek gerekirse, alfabesi farklı olan dillerin zor öğrenildiği iddiasını sık sık duyarız. Bazı dillerin kolay, bazı dillerin biraz daha zor öğrenildiğini kabul edebilirim. Fakat bir dili sonradan öğrenmeyi zorlaştıran ya da kolaylaştıran en güçlü etkenin alfabesi olduğu fikrine katılmak içimden gelmiyor.

Sözgelimi İngilizce’nin alfabesi Türk alfabesine benzer gibidir. Ama harflerin sabit ses değerleri olmaması açısından, Türkçe’den farklıdır. Ben, bir İspanyol ve iki İngilizden oluşan bir gruba kısa bir sürede Türkçe okumayı öğretmiştim. Elbette okuduklarını anlamıyorlardı ama okuyabiliyorlardı. İşin sırrı, Türkçe’nin bu konuda düzenli kuralları olmasıydı. Fakat İngilizce’de harflerin sabit ses değeri olmaması, bazı kelimelerin okunuşunu tahmin etmeyi o dili konuşanlar için de zorlaştırır. Sözün özü, alfabesindeki harflerin bizim harflerimize benzemesi işlevsel bir yarar sağlamaz ve İngilizce öğrenmenin, Çince, Japonca ya da Arapça öğrenmekten daha kolay olduğunu kimse iddia edemez.

Özellikle insan zihninin resimleri/ resimlerle daha rahat öğrendiği sık sık gündeme getirilirken ve bunu iddia eden bir çok bilim adamları varken, sözgelimi bir resim-dil olan Çince’yi öğrenmek, insanlar için neden zor olsun? Amerika’da okuma güçlüğü çeken bir grup öğrenci için, İngiliz alfabesindeki harfleri Çin alfabesine benzer şekilde yazmışlar ve çocuklar okumayı daha kolay öğrenmiş. Bunun sebebi, büyük olasılıkla, insan zihninin resme benzeyen harflere daha yakın hissetmesi olsa gerek.

Çince’nin, Japonca’nın ya da Arapça’nın bizim dilimizden farklı olmasının, zor olması anlamına da geldiğini kim iddia edebilir? Diyelim ki bu dilleri yazabilmek zaman alır, peki konuşmak ya da anlamak neden zor olsun, neden mümkün olmasın? Hem İngilizce hem de Japonca öğrenmiş olan ve Türk olan bir dostum bana Türkler için Japonca öğrenmenin İngilizce öğrenmekten daha kolay olduğunu söylemişti. Onun bu iddiası elbette bilimsel bir kanı değil, ama üzerinde düşünmeye değer.

Sözgelimi, Arapça’yla Türk dilinde de aynı biçimde ve aynı anlamda kullanılan bir çok kelime ya da tamlama bulunmaktadır. Yani bir Türk için Arapça öğrenmek o kadar da zor değildir. Harflerini tanımak biraz zaman alır, ama geri kalan süreç başka bir dilden daha zor değildir ya da daha zor olduğunu kanıtlayan herhangi bir bilimsel araştırma bilmiyorum. Ben, çevremde elli yaşından sonra Arapça öğrenen insanlar gördüm. Hindistanlı bir dostum da Hint dilinde yaklaşık beş bin Türkçe kelimenin kullanıldığını söylemişti. Hintçe’nin alfabesi farklı olabilir ama beş bin ortak kelimenin bir avantaj olduğu çok açık değil mi?

Yabancı dil öğreniminde, alfabeye gelene kadar, o dile karşı duyulan duygusal yakınlık, hedeflerin güçlülüğü ya da zayıflığı, kararlı olmak ya da olmamak v.s. gibi o kadar etken var ki, alfabeyi başa almak yanlış olur. İnsanların net hedefleri yoksa, kendi diline en yakın olanları bile öğrenemeyebilir ya da hedefleri gerektiriyorsa ve hedeflerine sıkı sıkıya bağlıysa, insan, zor olduğu kabul edilen bir dili de öğrenebilir. Sözgelimi kültürüne yakınlık duyduğumuz ve alfabesi farklı olan bir dili, kültürüne ısınamadığımız ama daha yalın görünen bir dilden daha kolay öğrenebiliriz.
Dolayısıyla alfabe farkına gelinceye kadar, yabancı dil öğrenimini etkileyen bir çok olumlu ya da olumsuz etken vardır. Bunları göz ardı edip sadece bir dilin “farklı” oluşunu bahane yapmak bana çocukça geliyor. “Farklı” olanın mutlaka anlaşılmaz ve zor olduğunu düşünmek, bana kolaycılık gibi görünüyor.

Ne dersiniz, Çince öğrenmeye var mısınız?


-------------------------------
Savaş ŞENEL: İngilizce Öğretmeniİletişim DanışmanıOkunaklı-Anlaşılır Yazarlık Koçu
                           savassenel@gmail.com, savassenel@yahoo.com

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI

Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com
"Az Acılı ve Kalıcı İngilizce-Yabancı Dil Öğrenimi için Püf Noktaları" adlı Kitabın Facebook sayfası

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

-------------------

HEDEFLERE DÖNÜŞMEYEN HAYALLER, BÜYÜMEYEN ÇOCUKLAR..(21)


Hayallere saygım var, hayal kurmayı da severim. Öğrencilerimi, dostlarımı hayal kurmaya teşvik ederim. Büyük buluşların ya da keşiflerin önce zihinde, hayal dünyasında ortaya çıktığını söylerim. Örnek vermek gerekirse, “internet, size masallardaki “sihirli küreyi” hatırlatmıyor mu” derim. Masallarda büyücülerin ya da perilerin baktığı ve normalde görülmeyecek şeyleri gördükleri sihirli küre, gerçekten de internetin fikir babası sayılmaz mı?
Hayallere saygım olmakla birlikte, onların hedeflere dönüşmediğini görmek de beni üzüyor. Hayallerin, hedeflerin ilk aşamaları olduğunu bilmek gerekiyor. Hedeflere dönüşmeyen hayaller, büyümeyen çocuklara benzer. Onlar mutlu çocuklar değil, sorunlu çocuklardır. Hiç büyümeyen bir çocuğunuz olsun ister misiniz?
Hayallerinin bir kaçını bile hedef haline getirmeyen insanlara “hayalci” deriz. Sadece hayaller bize güven vermez. Sözgelimi çocuğunuzu “Hayal Üniversiteye Hazırlık Kursu” adını taşıyan bir kuruma gönderir miydiniz? Böyle bir isim, sizde ne gibi düşünceler uyandırır? Bütün gün üniversiteye girmeyi hayal eden, ama bunun için çalışmayan bir sürü öğretmen ve öğrenci gelmez mi aklınıza? Ne kadar komik değil mi? Gerçekte çok çalışsalar bile, böyle bu isim o dersaneye nasıl bir imaj kazandırır? Ama “Hedef Üniversiteye Hazırlık Kursu” adını taşıyan bir kurumu sevdiklerinize önereceğinizi düşünürüm.
İnsan, bütün hayallerini hedef haline getiremeyebilir, hedef haline getirdiği şeylerin hepsine ulaşacağını da garanti edemeyiz. Bununla birlikte insan, hedef haline getirmediği şeylere de genellikle hiç ulaşamaz. Bu açıdan, okullarımızda hayaller ve hedefler üzerine dersler konmalı ve bu konuda ciddi bir eğitim verilmelidir diye düşünüyorum.
Hayaller kuran insanların hedefler koymamalarının birkaç sebebi var. Bunlardan birincisi hedef koymak diye bir kavramı bilmezler. İkincisi hedef koymaktan korkarlar. Çünkü hedeflerine ulaşamazlarsa, başarısız olacaklarını/ görüleceklerini düşünürler. Ayrıca hedef koymak, rahatsız edici bir şeydir ve rahatlık bölgenizden çıkmanızı gerektirir. Bu, psikolojik ve hatta fiziksel rahatsızlık anlamına gelir. Özellikle hedefleriniz rahatlık bölgenizin dışındaysa midenizde kasılmalar, günlük hayatta stres v.s. başlar. Çoğu insan bu durumu yaşamak istemez.
Bu açıdan hayallerin hedeflere dönüşmesine karar vermek ve bu kararın sonrasında yaşananlar, eğitim ve odaklanma gerektiren bir süreçtir.
Hedef koymak ne kadar stresli de olsa, uzun yaşamanın sırlarından biri olduğu belirtiliyor.
Sabahları yataklarından küçük ya da büyük bir hedefin heyecanıyla kalkan insanların daha uzun yaşadığı söyleniyor. Başka deyişle hedefleriniz olması, size bir parça stres verse de, uzun vadede
kazanç anlamına geliyor.
Yıllardır öğrenmeyi hayal ettiğiniz yabancı dili öğrenmeye başlayın derim.
Çocuklarınızın büyüme zamanı gelmedi mi?

-------------------------------
Savaş ŞENEL: İngilizce Öğretmeniİletişim DanışmanıOkunaklı-Anlaşılır Yazarlık Koçu
                           savassenel@gmail.com, savassenel@yahoo.com

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI

Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com
"Az Acılı ve Kalıcı İngilizce-Yabancı Dil Öğrenimi için Püf Noktaları" adlı Kitabın Facebook sayfası

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

-------------------