Sunday, July 15, 2007

BİR ŞEHİR EFSANESİ: "BİR DİLİ KONUŞAMADIĞIM YERDE ÖĞRENEMEM!"




Yabancı bir dil ve özellikle İngilizce öğrenmek veya İngilizcelerini geliştirmek isteyen dostlarımızla konuştuğumuzda, onların bu konuda gelişmelerini engelleyen bir düşünceyle karşılaşıyorum. Sorunların veya atılımların aslında önce düşünce tarzında başladığını bir kez daha görüyorum.

Onları durduran yanlış kanı şudur: Yabancı dil becerilerinin pratikle yani o dili konuşmakla gelişeceğini, yabancı bir dili pratik olarak “konuşarak” kullanamıyorlarsa, o dili öğrenmelerinin mümkün olmadığını düşünüyorlar. Sözgelimi İngilizceyi konuşmadıkları zaman zaten öğrenemeyeceklerine inandıklarından, bu dili öğrenmeye başlamıyorlar, yurt dışına gidecekleri güne kadar öğrenmeyi erteliyorlar.
En kötüsü de şudur: Bildikleri şeyler ve edindikleri beceriler varsa onlar da kaybolmaya yüz tutuyor.

Aslında “yabancı dil öğrenmenin tek yolu pratik yapmak mıdır?” veya “bir dili pratik olarak kullanmak, o dili sadece konuşmak mıdır?” gibi sorular sorsalar
ve bu soruların cevaplarını arasalar, farklı çıkış yolları bulabilirler:

Birincisi, bir dili pratik olarak kullanmadan önce, yapılması gereken şeyler bulunmaktadır. Bu şeyler, önce o dilde birikim yapmaktır. Bu da, ders almaktan, o dilde düzenli olarak hikâyeler, ses dosyaları dinlemekten, filmler seyredip kitap okumaktan geçer. Bir dili konuşmak, daha sonraki bir aşamadır; bu aşamayı öne almaya çalışmak sizi o dilde “tutuk” yapabilir ve gerçek şu ki ilerde akıcı konuşmanızı da engelleyebilir.

Başka bir tabirle, bir dili öğrenmek ve bazı beceriler geliştirmek için, o dili konuşmaya çalışmaktan önce yapacak çok şey vardır. Bunları yaptığınız zaman zaman içinde o dili konuşarak pratik yapmanın zamanı gelir; yavaş yavaş o dili konuşmaya da başlarsınız. Eğer konuşamıyorsanız, konu artık dilin kendisiyle ilgili problemler değil de, çekingenlik, odaklanmamak gibi şeylerdir.

Zaman azlığı ve çabucak sonuçlar alma arzusu gibi konular, yabancı dil öğrenenlerin uzun vadeli bir kayıpla karşılaşmalarına sebep olmaktadır. “Ya hep ya hiç” mantığına giren birisi, yavaş yavaş da olsa başarılı olmak yerine, kendisine bir süre biçmekte ve bu süre sonunda başaramazsa, yabancı dil öğrenimiyle olan bağını sonsuza kadar kesmektedir. Bu da, kişiye kazandıran bir bakış açısı değildir.

Satıcılık gibi meslek gruplarındaki kişilerin, turistlerle konuşabildikleri için az-çok yabancı dil öğrenebilmeleri, İngilizcenin sadece pratikle geliştiğini kanıtlamaz. Bu tür kişilerin İngilizceleri on yıl geçse de aynı kalır ve hiçbir konuda derinlemesine konuşamazlar. Bırakın konuşmayı, ciddî sohbetlerde, karşıdakinin ne söylediğini anlamazlar. Çünkü İngilizce kaynaklar okumazlar, filmler seyredip, sesli yayınları takip etmezler. Bunlardan birisini bile yapsalardı, çok büyük gelişme kaydederlerdi.

Size ilginç bir örnek vereyim: Arnavutluk’ta İtalyanca dersleri yoktur; İtalyan yoktur, İtalyanca konuşulmaz. Ama İtalya’ya ayak basan her Arnavut, daha önce hiç İtalyanca konuşmadığı halde İtalyanca konuşmaya başlar. Düşünün bu insanlar hayatları İtalyancayı konuşarak pratik yapmamış kişilerdir. Peki bir dili konuşarak pratik yapmadan nasıl oluyor da konuşabiliyorlar? Cevap şu: Yıllarca İtalyan televizyonları seyretmişler ve farkında olmadan dili edinmişlerdir. Bir iki cümle öğrenince pratik yapmak için fellik fellik turist aramak ve bulamayınca da “bu iş olmayacak” demek yerine, haftada iki yabancı film seyredilse, 6 ay sonra olağan üstü bir düzeye gelinebilir. Ama gerek para kazanmak isteyen kurumların “tribünlere” oynayarak, pratiği öne almasıyla, gerek iletişimsel Yaklaşımın (Communicative aprroach) yanlış anlaşılmasıyla, bu durum ortaya çıkmıştır. Bir dili konuşmak için size gelen birisine, “tamam size yardımcı oluruz. Bununla birlikte sizi bu hedefe götürebilecek bazı ön çalışmalar var” demek ve öğrenciye önce farkındalık kazandırmak, “doldur-boşalt” tekniğiyle kazanan kurumların işi değildir.

“İngilizce konuşularak öğrenilir, çocuklar da öyle öğreniyor” diyen kişiler, çocukların konuşmaya başlamadan önce en az
2 yıl etrafı dinlediklerini, masal kasetleri dinleyen, kendilerine kitap okunan bebeklerin daha güzel konuştuklarını göz ardı ediyorlar.

Ben size öğrenmekte olduğunuz dili konuşmayın demiyorum.
Ama hemen sonuca ulaşma arzusuyla temel çalışmaları ihmal edip, sonra hayallerinizin ölüşünü seyretmeyin diyorum.
Sabır, evrenin en önemli değerlerinden birisidir.

-------------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI

Kitabın Tanıtım Videosu
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com



(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)





(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

-------------------

No comments:

Post a Comment